15 Aralık 2012 Cumartesi

Rüyalar I


Bana anlamlı gelen rüyalarımı ilk ne zaman görmeye başladım bilmiyorum ama kendimi bildim bileli ilginç rüyalar görüyorum. Yıllar ilerleyip de hayatımda önemli olaylar meydana gelince geçmiş rüyalarımı hatırlayıp bazı şeyleri önceden sezinlediğimi fark ediyorum. Hatta kendimle kalmayıp çevremdeki insanların hayatlarına dair rüyalar görüyorum ve çok geçmeden kehanetlerim yerini buluyor. Rüyalarımın bir önsezi şeklinde beni ve çevremdeki insanları yönlendirdiğini düşünüyorum. İnsan olmanın sınırları her geçen gün nasıl ilerliyorsa önsezilerimizin ve rüyaların da sınırı henüz keşfedilmiş değil.

Daha dün izlediğim bir belgeselde,  denizin yüzeyinde yaşamaya alışmış insanlardan ve içlerinde bu özelliğini iyice geliştirmiş bir kişiden bahsediliyordu. Bu kişi, yirmi metreye tek bir nefesle dalabiliyor. Nabzını otuza düşürüp, neredeyse hareketsiz kalarak suyun altında beş dakikaya kadar avlanabiliyor, sıradan bir insanın o basınç altında kaburgalarının parçalanması gerekirken, o bu duruma uyum sağlamış ve hayatının doğal akışı haline gelmiş. Demek istediğim şu ki, insan olarak sınırlarımızı hala bilmiyoruz.

Hayatım boyunca hatırladığım rüyaların başında Hz. Ali ile ilgili gördüğüm rüya var. Bu rüyayı görmüş olmamda eminim o yıllarda okuduğum kitapların büyük payı var. Lise yıllarımı evde geçirdiğim ve dedemin dini içerikli kitaplarını okuduğum için gördüğüm rüyalar çoğunlukla bu yönde. Kendimi bu yolda yükselmiş ve cennete bir parça daha yakınlaştığımı hissediyordum belki de. Ölüm olgusundan korkmadığımı hatta bunun benim için bir ödül olduğunu düşünüyordum. Kara Davut denilen büyük kara kitapta Hz. Muhammet’in nurundan ve bu nurun kuşaklar boyu nasıl geçtiğinden bahsediliyordu. Kitabın anlatımında bolca mitolojik unsur ve mecaz dolu kelimeler vardı. İki kadın menisinden meydana gelmiş bir kâhinden, bu kâhinin vücudundaki tek kemiğin kafatası oluşundan, yılda bir kere, bir sedir yardımıyla sokaklara çıkarıldığından bahsediliyordu. Ayrıca Hz. Muhammet’in göklere yükseltilişi ve orada gördükleri bana çok çarpıcı gelmişti. 

Rüyama geri dönecek olursak, kendimi olduğumdan farklı, esmer şekilde,  bir odada oturmuş olarak görüyorum. Yanımdaki annem, fakat gerçekte bildiğim annem değil. Ev çölün ortasında ve pencerelere gerilmiş bez parçaları var. Bu sahne kapanırken yeni bir sahne açılıyor.

 

Hz. Hamza olduğunu bildiğim bir kişi başka biri ile boğuşuyor, bu boğuşma sonrasında bu kişi Hz. Hamza’yı ipe asıyor. Bu kişinin elinde küçük bir çakı var. Boğuşmaya ben de dâhil olduğumda elimden küçük kesikler alıyorum ve bir yandan Hz. Hamza’yı ipten kurtarmaya çalışıyorum. Elime aldığım kesiklerden çok korktuğum halde elime baktığımda aslında o kadar da önemli olmadıklarını fark edip rahatlıyorum. Bu sırada hala Hz. Hamza’yı ipten kurtarmaya çalışıyorum. Hz. Hamza uzun beyaz bir elbise giymiş. Çok uzun ve iri bir adam. Tam olarak beyazlaşmamış sakalları var fakat çok uzun değiller. İşte bu sıra beyaz bir atın üzerinde Hz. Ali olduğunu anladığım kişi geliyor ama yüzünü göremiyorum. Hz. Hamza’yı ipten kurtarıyor ve diğer kişiyi etkisiz hale getiriyor. Sonra ilk sahneye geri dönüş gerçekleşiyor. Annem Hz. Ali’nin benimle evlenmek istediğinden bahsediyor, sorgusuz ve sualsiz kesinlikle kabul edeceğimi söylüyorum. O zaman hazırlıklara başlanmalı diyor annem. 

O yıllarda halimden memnun olmadığım ve görücü usulü ile evlendirileceğimi bildiğimden, tek umudum kaderimdeki kişinin iyi olması için dua etmekti. Gördüğüm rüyalar da bu yönde olmalıydı. Kitaplarda okuduğum o ahlaklı ve güzel kişi olmalıydı eşim. Diğer yandan bu rüyayı hiç yorumlamak istemedim, hala da yorumlamıyorum. Rüya yorumlamaya çok meraklı ve ilgili olan teyzem bile asla bu rüyayı yorumlayıp, olabilecek en güzel haline dokunmak istemedi. Bırakalım bizim hayal edebileceğimiz en güzel halinden bile mükemmel olsun her şey dedi.

Bazen bu rüyanın yorumunu yaşamış gibi hissediyorum kendimi, ben evlilik diye düşünürken Hz. Ali’nin temsil ettiği şey ilimdi. Hz Muhammet’in Hz Ali için söylediği pek çok hadiste Ali ilim kapısı olarak gösterilir. Bunlardan birisi de şöyledir; "Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır. Allah şöyle buyurdu; 'Evlere kapılarından girin'. (Bakara 185) O halde kim ilim istiyorsa ona kapısından girsin."

Beni istediğim hayata kavuşturan da bu olmuştur, öğrenme istediği ve merak. Hz. Ali ile evlenmem de yine bunun göstergesidir. Şimdi bunları düşünce, erkek kardeşimin yarı şaka yarı ciddi olarak, “ Emel sen evlenemezsin, ben seni bir üniversitede, kitaplarının arasında yaşlanmış ve evlenmeye fırsat bulamamış olarak hayal ediyorum.” deyişi aklıma geliyor, ve gülümsüyorum. 

1 yorum: