Bana anlamlı gelen rüyalarımı ilk ne zaman görmeye başladım
bilmiyorum ama kendimi bildim bileli ilginç rüyalar görüyorum. Yıllar ilerleyip
de hayatımda önemli olaylar meydana gelince geçmiş rüyalarımı hatırlayıp bazı
şeyleri önceden sezinlediğimi fark ediyorum. Hatta kendimle kalmayıp çevremdeki
insanların hayatlarına dair rüyalar görüyorum ve çok geçmeden kehanetlerim
yerini buluyor. Rüyalarımın bir önsezi şeklinde beni ve çevremdeki insanları
yönlendirdiğini düşünüyorum. İnsan olmanın sınırları her geçen gün nasıl
ilerliyorsa önsezilerimizin ve rüyaların da sınırı henüz keşfedilmiş değil.
Daha dün izlediğim bir belgeselde, denizin yüzeyinde yaşamaya alışmış
insanlardan ve içlerinde bu özelliğini iyice geliştirmiş bir kişiden
bahsediliyordu. Bu kişi, yirmi metreye tek bir nefesle dalabiliyor. Nabzını
otuza düşürüp, neredeyse hareketsiz kalarak suyun altında beş dakikaya kadar
avlanabiliyor, sıradan bir insanın o basınç altında kaburgalarının parçalanması
gerekirken, o bu duruma uyum sağlamış ve hayatının doğal akışı haline gelmiş.
Demek istediğim şu ki, insan olarak sınırlarımızı hala bilmiyoruz.
Hayatım boyunca hatırladığım rüyaların başında Hz. Ali ile
ilgili gördüğüm rüya var. Bu rüyayı görmüş olmamda eminim o yıllarda okuduğum
kitapların büyük payı var. Lise yıllarımı evde geçirdiğim ve dedemin dini
içerikli kitaplarını okuduğum için gördüğüm rüyalar çoğunlukla bu yönde.
Kendimi bu yolda yükselmiş ve cennete bir parça daha yakınlaştığımı hissediyordum
belki de. Ölüm olgusundan korkmadığımı hatta bunun benim için bir ödül olduğunu
düşünüyordum. Kara Davut denilen büyük kara kitapta Hz. Muhammet’in nurundan ve
bu nurun kuşaklar boyu nasıl geçtiğinden bahsediliyordu. Kitabın anlatımında
bolca mitolojik unsur ve mecaz dolu kelimeler vardı. İki kadın menisinden
meydana gelmiş bir kâhinden, bu kâhinin vücudundaki tek kemiğin kafatası
oluşundan, yılda bir kere, bir sedir yardımıyla sokaklara çıkarıldığından
bahsediliyordu. Ayrıca Hz. Muhammet’in göklere yükseltilişi ve orada gördükleri
bana çok çarpıcı gelmişti.
Rüyama geri dönecek olursak, kendimi olduğumdan farklı, esmer
şekilde, bir odada oturmuş olarak
görüyorum. Yanımdaki annem, fakat gerçekte bildiğim annem değil. Ev çölün
ortasında ve pencerelere gerilmiş bez parçaları var. Bu sahne kapanırken yeni
bir sahne açılıyor.
Hz. Hamza olduğunu bildiğim bir kişi başka biri ile
boğuşuyor, bu boğuşma sonrasında bu kişi Hz. Hamza’yı ipe asıyor. Bu kişinin
elinde küçük bir çakı var. Boğuşmaya ben de dâhil olduğumda elimden küçük
kesikler alıyorum ve bir yandan Hz. Hamza’yı ipten kurtarmaya çalışıyorum.
Elime aldığım kesiklerden çok korktuğum halde elime baktığımda aslında o kadar
da önemli olmadıklarını fark edip rahatlıyorum. Bu sırada hala Hz. Hamza’yı
ipten kurtarmaya çalışıyorum. Hz. Hamza uzun beyaz bir elbise giymiş. Çok uzun
ve iri bir adam. Tam olarak beyazlaşmamış sakalları var fakat çok uzun
değiller. İşte bu sıra beyaz bir atın üzerinde Hz. Ali olduğunu anladığım kişi
geliyor ama yüzünü göremiyorum. Hz. Hamza’yı ipten kurtarıyor ve diğer kişiyi
etkisiz hale getiriyor. Sonra ilk sahneye geri dönüş gerçekleşiyor. Annem Hz.
Ali’nin benimle evlenmek istediğinden bahsediyor, sorgusuz ve sualsiz
kesinlikle kabul edeceğimi söylüyorum. O zaman hazırlıklara başlanmalı diyor
annem.
O yıllarda halimden memnun olmadığım ve görücü usulü ile
evlendirileceğimi bildiğimden, tek umudum kaderimdeki kişinin iyi olması için
dua etmekti. Gördüğüm rüyalar da bu yönde olmalıydı. Kitaplarda okuduğum o
ahlaklı ve güzel kişi olmalıydı eşim. Diğer yandan bu rüyayı hiç yorumlamak
istemedim, hala da yorumlamıyorum. Rüya yorumlamaya çok meraklı ve ilgili olan
teyzem bile asla bu rüyayı yorumlayıp, olabilecek en güzel haline dokunmak
istemedi. Bırakalım bizim hayal edebileceğimiz en güzel halinden bile mükemmel
olsun her şey dedi.
Bazen bu rüyanın yorumunu yaşamış gibi hissediyorum kendimi,
ben evlilik diye düşünürken Hz. Ali’nin temsil ettiği şey ilimdi. Hz
Muhammet’in Hz Ali için söylediği pek çok hadiste Ali ilim kapısı olarak
gösterilir. Bunlardan birisi de şöyledir; "Ben ilmin şehriyim, Ali onun
kapısıdır. Allah şöyle buyurdu; 'Evlere kapılarından girin'. (Bakara 185) O
halde kim ilim istiyorsa ona kapısından girsin."
Beni istediğim hayata kavuşturan da bu olmuştur, öğrenme
istediği ve merak. Hz. Ali ile evlenmem de yine bunun göstergesidir. Şimdi
bunları düşünce, erkek kardeşimin yarı şaka yarı ciddi olarak, “ Emel sen
evlenemezsin, ben seni bir üniversitede, kitaplarının arasında yaşlanmış ve
evlenmeye fırsat bulamamış olarak hayal ediyorum.” deyişi aklıma geliyor, ve gülümsüyorum.
hımmmmmm...
YanıtlaSil